Uluslararası Çevre Kimyası Kongresi’nin 3.’sü, Türk Kimyacılar Derneği, Erciyes Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi iş birliğinde Antalya’da yapıldı. Hava ve su kirliliğinden sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanımına, atık azaltmadan sürdürülebilir tarıma kadar pek çok başlığın ele alındığı kongreye dünyanın dört bir yanındaki önemli üniversitelerden bilim insanları katıldı. Katılımcılar, yaptıkları konuşmalarla ve ayrıntılı sunumlarla çevre kimyası alanındaki son araştırmaları dinleyicilerle paylaştı.
Kongrenin başkan yardımcılığı görevini yürüten Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, 4 gün boyunca devam eden kongrenin çevre kirliliği ve iklim değişikliğinin hayatın her alanında kendini gösteren etkilerini değerlendirme bakımından büyük bir önem taşıdığını söyledi. Demirak, “Artık geleneksel hale gelen bu organizasyonda tüm dünyayı yakından ilgilendiren çevresel sorunları tartışıyoruz. Ülkemizin böyle büyük bir kongreye ev sahipliği yapmasından dolayı onur duyuyorum” diye konuştu.
“İklim değişikliği ve kirlilik birlikte değerlendirilmeli”
Demirak, kongrenin en önemli başlıklarından biri olan çevresel kirleticiler ve iklim değişikliği konularında ise şunları söyledi:
“İklim değişikliği küresel anlamda gözlenen dünyanın en büyük sorunlardan biri olarak kabul edilmekle beraber, toplumlardaki bilgi ve bilinç eksikliği nedeniyle kısa vadeci bir yaklaşım izleniyor. Bu da iklim değişikliği gibi uzun vadeli sorunlarla uğraşmak konusunda yetersiz kalınmasına neden oluyor. Son yıllarda iklim değişikliğinin sonucunda görülen etkilerin, eğer acil önlemler alınmazsa daha ciddi felaketlerin başlangıcı olabileceği unutulmamalıdır.”
İnsan kaynaklı baskılar ve küresel ısınma sonucu bozulan doğal süreçlerin çevre üzerindeki etkilerinin bütünsel olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Demirak, “Sıcaklıklardaki artış, sel, kuraklık, fırtınalar, yangın, buzun erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanusun asitlenmesi gibi iklim değişikliği etkileri, çevrenin dengesini bozan parametreler haline gelmiştir. Çevresel kirliliğe sebebiyet veren yerel insan stresörler ile iklim değişikliği stresörlerin arasındaki sinerjik etkileşmeler çok ciddi lokal çevresel sorunlar oluşturabilir. İklim değişikliği ve kirleticilerin sinerjik etkileri, küresel kirlilik sorunlarını daha da şiddetlendirebilir ve ekosistemlere yönelik tehditler ve riskleri artırabilir. Mevcut çevresel yönetim modelleri ve politikalar her iki sorunu birlikte ele almadan ayrı ayrı düşünülerek oluşturulmuştur. Oysa hem iklim değişikliği hem de kirleticiler sosyal, ekonomik ve çevresel sektörler için büyük bir tehdit olan küresel sorunlardır. Bu sorunlar kümülatif bir yaklaşımla ele alınmalı, toplum sürdürülebilir bir gelecek için bu konularda bilinçlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.
“Doğada oyunun kuralları değişti”
İklim değişikliği ve insan kaynaklı baskıların birlikte ele alınmasının ne denli önemli olduğunu Türkiye’nin son dönemde yaşadığı ‘müsilaj’ sorununu örnek göstererek açıklayan Doç. Dr. Demirak, şöyle devam etti:
“Müsilaji ne sadece iklim değişikliğinin bir sonucu olarak açıklayabiliriz ne de sadece bir kirlilik etkisi olarak düşünebiliriz. Bu sorunu iklim değişikliği ile arıtma tesislerinin yetersizliği ile ve bölgedeki insanların davranış biçimlerini de içine alan tüm yerel unsurlarla beraber düşünmeliyiz. Kalıcı çözümü ancak bu şekilde üretebiliriz. Yoksa bu sorun gelecek yaz ya tekrar müsjlaj olarak veya daha başka bir sorun olarak gelip tekrar bizi bulur. İklimi ve yaşadığımız gezegenin doğal dengesini değiştirdiğimiz için, artık doğada oyunun kuralları değişmiştir. Bu yüzden, Mevlana’nın dediği gibi ‘Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım’ yaklaşımıyla hareket etmeliyiz. Özellikle de yaşadığımız coğrafyanın iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en hassas bölgelerden biri olarak görüldüğünü unutmamalıyız. Ülkemizde özellikle kıyı alanlarında yaşanılan yoğun insan baskısı sonucu oluşan kirlilik ile iklim değişikliği arasındaki sinerjik etki oluşma potansiyeli çok yüksektir.”
“Akkuyu NGS ile yetinilmemeli, NGS’lerin sayısı artırılmalıdır”
Türkiye’nin son dönemde bu bilinçle iklim değişikliği ve kirliliğin önlenmesine dair olumlu adımlar attığını hatırlatan Demirak, Paris Anlaşması’nın imzalamasından Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS) inşasına kadar pek çok girişimin gelecek için pozitif etkiler oluşturacağını söyledi. Demirak, “Paris Anlaşması’nın imzalanması olumlu karardır. Ayrıca Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen ayki kabine toplantısının ardından açıkladığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın isminin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirilmesi kararı da Türkiye’nin bu konudaki vizyonunun doğru olduğunun kanıtıdır” dedi.
Demirak, konuşmasını şöyle tamamladı:
'Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iklim değişikliği ile mücadeleyi sadece bir çevre sorunu olarak algılamayarak düşük karbonlu ekonomiye geçilmesi için yenilebilir enerji alanında yatırımlar yapıyor oluşu ve Akkuyu NGS gibi dünyanın en büyük inşaat projesi haline gelen dev bir yatırımı hayata geçiriyor oluşu dünyada örnek olmaya başlamıştır. Yılda 35 milyar kWh elektrik üreterek Türkiye’yi temiz, kesintisiz ve çevreci bir enerji türü olan nükleerle tanıştıracak olan Akkuyu NGS, Türkiye’nin gelecek vizyonunun en önemli ögelerinden biridir. Ancak nükleerde Akkuyu NGS ile yetinilmemeli, Sinop’ta ve Trakya’da düşünülen nükleer santraller için de daha fazla zaman kaybedilmeden harekete geçilmelidir. Ayrıca yeni kurulan İklim Değişikliği Başkanlığı, Türkiye’deki iklim değişikliği ve kirlilik baskısı ile sinerjik etkileşim potansiyeli olan bölgeleri tespit edip, bu bölgelerde ekosistem tabanlı yönetim ve planlama süreçlerine acilen başlamalıdır.”
Haber Resimleri
,