Dünya genelinde enerji fiyatlarındaki artışlar ve iklim değişikliği mücadelesi, dünyadaki nükleer santral projelerine hız kazandırdı. Nükleer enerji, enerji arzının güvenliği ve dünyayı karbondan arındırmanın vazgeçilmez bir yolu olarak görülmeye başlandı. Daha önce nükleerden vazgeçtiğini açıklayan pek çok ülke bu kararını gözden geçiriyor. 2025’te nükleer santrallerini kapatacağını açıklayan Belçika’nın kararını 10 yıl ertelemesi, son dönemin dikkat çekici gelişmelerinden biri oldu. Nükleerden çıkış kararı nedeniyle nükleer karşıtlarının örnek gösterdiği Almanya’da da ‘nükleer enerjiye dönüş’ tartışmaları yaşanıyor. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail Cingöz, yükselen enerji fiyatlarının ve küresel ısınmanın etkisi ile nükleer enerjinin dünyada yükselen bir trende girdiğini işaret ederek, “Türkiye için de ‘nükleer rönesans zamanı’ geldi” dedi.
Mersin’de inşaatı hızla ilerleyen Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) ile 67 yıllık nükleer santral hayalinin hayata geçirildiğini belirten Cingöz, “Geç kaldık, nükleerde başarı hikayesi yazabilirdik. Ama şimdi önümüzde bir fırsatımız daha var. Nükleerde rönesans dönemini başlatmalıyız. Akkuyu ile girdiğimiz bu yolu yeni nükleer santrallerle güçlendirirsek, ulusal stratejimize sahip çıkarsak aynı başarıyı yakalarız. Çevreci bir anlayışla ekonomimizi canlandırmak, kalkınmamızı hızlandırmak istiyorsak nükleerde daha fazlasını yapmalıyız. Nükleer enerji, küresel ısınmayla mücadelenin de önemli bir parçası. Düşük karbonlu olmasının yanı sıra elektrik talebindeki değişikliklere uyum sağlayabilen ve tüm yıl boyunca sürekli elektrik tedarik edebilen güvenilir bir enerji. Geleceğin nükleerde olduğunu nükleer enerjiyi tercih eden ülkelerin ekonomisinden de görüyoruz. Bu yoldan vazgeçemeyiz artık, daha ileriye gitmeliyiz” diye konuştu.
Almanların yüzde 54’üne göre nükleer enerjiye ihtiyaç var
“Pek çok Avrupa ülkesinde nükleer santrallerin kapatılmasının ertelenmesi ekonomik ve ekolojik açıdan en mantıklı çözüm” diyen İsmail Cingöz, nükleer enerjiye desteğin hızla arttığını belirterek, şunları kaydetti: “Avrupa’da nükleer karşıtlığı konusunda başı çeken Almanya’da bile halkın nükleer enerjiyi giderek daha fazla desteklediğini görüyoruz. Hatta nükleer santrallerin kapatılmaması gerektiğini savunanların sayısı hızla artıyor. Yayınlanan (Verivox) bir ankete göre, Alman halkının yüzde 54’ü ithal enerjiye bağımlılığı azaltmak için nükleer enerjiye ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Birleşik Krallık, yapım aşamasında olan ve 2025 yılında tamamlanması öngörülen Hinkley Point C Nükleer Santrali’nin yanı sıra önümüzdeki yıllarda yenilerini inşa etmeyi planlıyor. Hollanda en az 2 nükleer santral daha inşa etmeyi planlıyor. Birincil enerji kaynağı olan nükleer teknolojiden vazgeçmediğini ortaya koyan Fransa, 2050 yılına kadar 14 yeni santral kurmayı hedefliyor. Finlandiya kısa süre önce, yakında faaliyete geçecek olan büyük bir nükleer enerji santralinin inşaatını tamamladı. Çek Cumhuriyeti, Dukovany Nükleer Santrali için ihale sürecini başlattı. Güney Kore halkı, askıya alınmış nükleer santral projelerini etkinleştirme ve yenilerini inşa ederek nükleer enerji endüstrisini canlandırma sözü veren nükleer yanlısı Yoon Suk Yeol’u cumhurbaşkanı seçti. Japonya’da politikacıların önemli bir kısmı nükleer enerji projelerinin yeniden başlatılmasını istiyor. Nükleer karşıtlarının yanılgılarına düşmeyi bırakın, gerçeklerle yüzleşin; dünyada güçlü bir nükleer rüzgarı esiyor.”
“Fransa ve Güney Kore’ye bakın”
Türkiye’nin nükleer enerjiye ve nükleer teknolojiye mutlaka sahip olması gerektiğini Güney Kore ve Fransa örneği ile anlatan Cingöz, “Gelişmişliğin yolu nükleerden geçiyor. Geleceğin temiz enerji şebekesi güneş, rüzgar ve nükleer enerji üzerine inşa ediliyor. Ekonomik kalkınma için nükleer kritik bir öneme sahip. Türkiye’nin gelişmesine, bu teknolojiye kavuşmasına yıllarca çeşitli sebeplerle engel olundu. Ne zaman nükleer santral projesi için harekete geçilse sayısız grup, karşıt söylemlerle ayağa kalktı. Türkiye, nükleere geçişte geç kaldı. Bu süreçte nelerin kaybedildiğini görmek için Güney Kore’ye, Fransa’ya bakmak yeterli. Türkiye ile aynı yıllarda nükleer serüvenini başlatmış olan Güney Kore şimdilerde 4 nükleer santrale sahip büyük bir güç. Kendi nükleer teknolojileri ile nükleer santral inşa eden bir ülke seviyesine geldi. Türkiye’nin nükleer alanındaki atılımlarını başlattığı 1956’lı yıllarda Fransa’da bu konuyla ilgili en ufak bir çalışma bile yoktu. Oysa bugün Fransa, 18 nükleer santralde faaliyette olan 56 reaktör ile elektriğin yaklaşık yüzde 70’ini nükleer enerjiden sağlıyor. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, nükleer ile ülkenin enerji maliyetlerini kontrol altında tutacağını, elektrik arzını güvenceye alacağını ve iklim hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracağını savunuyor. Elektrik ihtiyaçları nedeniyle faaliyette olan mevcut nükleer santrallerin kapatılmayacağını ifade etmesine halkın verdiği destek de Fransa’nın nükleer enerjiye nasıl sahip çıktığını gösteriyor. BVA Enstitüsü (Brule ve Ville Ortaklığı) ile çok uluslu nükleer yakıt çevrimi şirketi Orano’nun yaptığı bir anket de Fransızların nükleere inancını ve desteğini ortaya koyuyor. Fransız halkının yarısından fazlası için nükleer sektör, ülkenin enerji bağımsızlığı için hala en önemli argüman. Fransız halkının yüzde 64’ü ülkenin enerji karışımının gelecekte nükleer enerjiden ve yenilenebilir kaynaklardan oluşacağına inanıyor. Araştırmaya göre, Fransız halkının yüzde 41’i nükleerin Fransa’da istihdam yaratan bir sektör olduğunu düşünüyor. Nükleer sektör, özellikle genç nesiller tarafından istihdam yaratan bir sektör olarak algılanıyor.
Fransa’da havacılık ve otomobilden sonra en büyük üçüncü sektörü; nükleer sanayi oluşturuyor. Ülkenin ticaret dengesine yılda 6 milyar Euro katkıda bulunuyor. 2 bin 500 şirket ve 220 bin doğrudan ve dolaylı istihdam ile Fransa’nın enerji bağımsızlığına, bölgesel kalkınmasına ve istihdamına katkıda bulunan bir endüstri. Bu veriler tabii ki 40 yıllık bir nükleer geçmişi simgeliyor. Ama bunlara bakmak bile doğru yolda ilerlersek nükleer enerjili geleceğimizin nasıl olacağını gösteriyor. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye’de nükleer karşıtı faaliyet gösteren bazı grupların gerçekleri gizlemek için hala bazı algıların arkasına sığındıklarını, yalan, yanlış bilgilerle kafa karıştırmaya çalıştıklarını ve iyi niyetli olmadıklarını söylemek mümkün” ifadelerini kullandı.
“Nükleer karşıtları ya bilime inanmıyor ya da art niyetli”
Cingöz, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gerilim nedeniyle bazı grupların nükleer karşıtı görüşlerini yeniden kamuoyuna sürdüğüne dikkat çekerek, “Akkuyu’dan vazgeçin” gibi açıklamalara da tepki gösterdi. Türkiye’nin küresel güç olması ve karbon emisyonlarını düşürmesi için nükleer santrallere ihtiyacı olduğu ifade eden Cingöz’ün bu konudaki değerlendirmeleri şöyle: “Son dönemde de Akkuyu Projesi ve diğer nükleer santral projelerini iptal ettirmek için Rusya ile Ukrayna arasındaki krizi fırsat olarak görmeye çalışanlar var. Son derece sığ bir yaklaşım ama nükleer karşıtlığı maalesef her dönemde olduğu gibi sınır tanımıyor. Nükleer karşıtı gruplar tarafından üretilen söylemler, bana geçmişte yeniçerilerin ‘istemezükçü’ söylemlerini hatırlatıyor. Bu açıklamaların ‘son derece altı boş, bilgiye dayanmayan, bazılarının sırf muhalefet etmek için yapılan’ açıklamalar olduğu ortada. Bilime inananlar, çevreciler nükleer karşıtı olamaz. Bilim diyor ki, ‘en çevreci ve en düşük karbonlu enerji kaynağı bu’. Ekonomik kalkınma ve istihdam için de elzem olduğunu veriler kanıtlıyor. ‘Nükleer santral istemiyoruz’, ‘dünya nükleer santralden vazgeçiyor’ şeklindeki açıklamaların ya bilmemekten ya da art niyetten yapıldığını düşünüyorum. Karbonsuz bir ekonomiye geçiş, nükleer enerjinin de içinde olduğu temiz enerji karışımıyla mümkün. Nükleer santrallere ‘hayır’ diyenlerin dünyadaki çok sayıdaki ülkenin nükleer santralleriyle hangi noktaya geldiklerine bakmalarını tavsiye ediyorum.”
“Vazgeçmek bir yana sayısı artırılmalı”
Türkiye’nin gelecekte enerji sektöründe dışa bağımlılığını azaltması için Akkuyu’nun önemli bir adım olduğunu, ancak yeterli olmadığını ifade eden Cingöz, şöyle devam etti: “Akkuyu NGS’den vazgeçmek bir yana ülkedeki nükleer santrallerin sayısının artırılması için yollar aranmalıdır. Türkiye’nin Sinop’ta, İğneada’da ve daha farklı yerlerde yeni yeni nükleer santrallerini bir bir inşa etmesi gerekmektedir. Akkuyu, pek çok açıdan olduğu gibi Türkiye’nin gelecekte inşa edeceği nükleer santrallerinde çalışacak insan kaynaklarının ilk yetiştiği yer olarak da tarihe geçecek. Türkiye’nin gelecekte bölgesel bir güç olması açısından önemli bir mihenk taşı olacak. Akkuyu NGS ile yaklaşık 67 yıllık nükleer enerji hayalini gerçekleştirmeye hazırlanıyoruz. Elektrik ihtiyacımızın yaklaşık yüzde 10’unu karşılayacak proje, iklim değişikliğiyle mücadeleden yeni nesil teknolojilerin gelişimine, enerji bağımsızlığından istihdama kadar sayısız katkı ile ülke ekonomisinin itici gücü olacak. Akkuyu NGS’de şu anda bildiğimiz kadarıyla 200’ün üzerinde Rusya’da çok yönlü eğitim alarak yetişmiş Türk nükleer mühendis bulunuyor. Çok sayıda öğrenci de Rusya’da bu alanda eğitim görmeye devam ediyor. İleriki aşamada Türkiye’nin nükleer teknolojiye sahip olması için kilometre taşı görevi görecek olan bu nükleer uzmanları Akkuyu sayesinde yetişmeye başladı. Akkuyu’nun inşaat aşamasından itibaren yetişmeye başlayan bu Türk mühendisler, ilerleyen zamanlarda Türkiye’nin yeni nükleer atılımlarında önemli görevler üstlenecek, lokomotif olacaktır. Güçlü ülke olmanın yolu, enerjide ve teknolojide güçlü olmak demektir. Dışa bağımlılığın olmaması, minimuma düşürülmesi demektir.”
Haber Resimleri