Medicana Sivas Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahı Prof. Dr. Mustafa Gürelik, hidrosefali hastalığı ve tedavi yöntemi hakkında açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Gürelik, hidrosefali hastalığının, beyin omurilik sıvısının miktar ve basıncının artışı ile oluşan bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, “Fetal dönemden (anne rahmindeki dönem) başlayarak her yaşta görülebilen hidrosefali, sıvı birikiminin beyin üzerinde yaptığı baskı nedeniyle çok sayıda soruna neden olabilmektedir. Beyinde gelişen hasarlar çocuk ve yetişkinlerde bazı zihinsel ve fiziksel problemlere yol açmaktadır” ifadelerini kullandı.
“İlaçla tedavisi mümkün değil”
Prof. Dr. Gürelik, hidrosefalinin tedavi edilmediği takdirde ölümcül sonuçlara neden olabileceğine dikkat çekerek, “Her yaşta görülebilen ve kimi zaman da kronik bir hastalık olarak da karşımıza çıkan hidrosefali, tedavi edilmediği takdirde ölümcül sonuçlara ya da mental bozukluklara neden olabilmektedir. İlaçla tedavisi mümkün olmayan, teşhis edildikten sonra büyük bir bölümünde acil cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyulan hastalık günümüzde gelişen teknoloji ile ortaya çıkan alternatif yöntemlerle çok daha üstün bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Gelişen teknolojinin sunduğu bu imkan endoskopik üçüncü ventrikülostomidir (ETV-endoskopik yolla ağızlaştırma ve yeni bir yol açma). Şant ameliyatlarına göre daha göre daha kısa sürmesi ve daha da önemlisi vücutta kalıcı bir cihaz bulunmadan tedavi imkanı sağlıyor olması en önemli üstünlüğüdür” dedi.
“Doğumsal ya da kazanılmış çeşitli hastalıklara bağlıdır”
Prof. Dr. Gürelik, hastalığın nedenlerine dikkat çekerek, “Hidrosefali, doğuştan ve sonradan çok farklı faktörlere bağlı olarak gelişmektedir. Kafa içi kanamalar, travmalar, menenjit ve beyin tümörlerine bağlı gelişebildiği gibi doğumsal nedenlerle de karşımıza çıkabilmektedir. Prematüre doğan bebeklerde görülen hidrosefali çoğunlukla doğum sırasında meydana gelen beyin kanamasına bağlı oluşmaktadır. Doğuştan gelişen hidrosefalinin en sık nedeni ise aquqductus sylvii adı verilen beyin omurilik sıvı yolunu tam ya da kısmi kapalı olmasıdır. Bununla birlikte nadir görülen bazı doğumsal hastalıklara (Dandy Walker sendromu, Chiari malformasyonu) eşlik eden bir durum olarak da karşımıza çıkmaktadır” şeklinde konuştu.
“Hastalığın tipine ve hastaların yaşına göre değişiklik gösteriyor”
Prof. Dr. Gürelik, hastalığın belirtilerinden bahsederek, “Hidrosefalinin belirtileri hastalığın tipine ve hastaların yaşına göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak; yeni doğan ve bebeklik döneminde başın büyümesi ile kendini gösteren hidrosefali, erişkinlerde baş ağrısı ve kusma gibi belirtilerle karakteristiktir. Bebeklerde görülen diğer belirtiler şunlardır: Başın hızlı büyümesi, saçlı derinin incelmesi ve damarların belirginleşmesi, bıngıldağın kabarması ve kusmadır. Çocuklar ve yetişkinlerde ise şu belirtiler görülmektedir: Baş ağrısı, kusma, bilinç değişiklikleri (uykuya eğilim), bulanık görme, çift görme, yürüme bozukluğu, unutkanlık gibi zihinsel problemler. İleri yaşta görülen hidrosefalide bunlara ek olarak yürüme bozukluğu, unutkanlık ve idrar kaçırma gibi yakınmalar da yaygın olarak görülmektedir” diye konuştu.
“Tekrar ameliyat gerektiren hastalarda da uygulanabilmektedir”
Prof. Dr. Gürelik, Hidrosefali’de endoskopik yöntemin hangi hastalara uygulanabileceğini dair açıklamalarda bulunarak, “Endoskopik yöntem yalnızca bazı hidrosefali vakalarında uygulanabilmektedir. Beyin ve omurilik sıvısının akışını etkileyecek bir tıkanıklığı bulunmayan hastalar ve genel olarak 1 yaş altındaki bebeklerde bu yöntem tercih edilmemektedir ve bu hastalarda şant ideal tedavi yöntemidir. Özellikle 6 aydan küçük bebeklerde ameliyat sonrası komplikasyon görülme riski yetişkinlere göre oldukça yüksektir. Bu yöntem daha önce şant ameliyatı geçiren, şantta problem bulunan ve tekrar ameliyat gerektiren hastalarda da uygulanabilmektedir; böylece ameliyat sonrasında hastalar şanttan kurtulabilmektedir. Ayrıca şant enfeksiyonu gelişen hastalarda enfeksiyon düzelmeden tekrar şant takılamamaktadır. Oysa endoskopik yöntemde enfeksiyon varlığında da bu işlem yapılabilmekte ve bu süre içinde sıvı artışının oluşturacağı olumsuz etkilerden kurtulmak mümkün olmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Enfeksiyon riski şant ameliyatına göre daha düşük”
Prof. Dr. Gürelik, endoskopik yöntemde enfeksiyon riskinin düşük olduğunu söyleyerek, “Endoskopik yöntem şantın aksine oldukça fizyolojik bir tedavi yöntemidir. Yani beyinde ve beyin omurilik sıvısının yapısında değişiklik oluşturmaksızın normal akış sağlanmaktadır. Bu yüzden hidrosefalinin tedavisinde ilk tercih edilecek yöntem olmalıdır. Şant ameliyatlarından sonra hastaların ortalama yüzde 15’i çeşitli nedenlerle tekrar ameliyat olmakta ve bu operasyonlarla şant değişimi gerçekleştirilmektedir. Bu durum enfeksiyon riskini artırmaktadır. Diğer taraftan şant takılan hastalar ömür boyu şanta bağımlı olmaktadırlar, ayrıca şantın fazla ya da yetersiz çalışması, zaman içinde şant tıkanıklığı ya da bağlantı yerlerinin ayrılması şantın fonksiyon dışı kalmasına yol açabilmektedir. ETV yönteminde de zaman içinde açılan deliğin kapanması ihtimali olmasına karşın diğer olumsuz sorunlar görülmemektedir. Sonuç olarak, şant tüm hidrosefali hastalarında uygulanabilecek etkili bir tedavidir. Ancak ETV’nin seçilmiş hastalarda daha fizyolojik bir tedavi sağlaması, hastaların ömür boyu şant tüpüne ihtiyaç duymaması ve şanta göre maliyetin oldukça düşük olması endoskopik yöntemi daha üstün kılmaktadır” şeklinde konuştu.
Haber Resimleri
,